17 Eylül 2008 Çarşamba
KIRMIZI BUĞDAY NEDEN KIRMIZI? BERGAMALI ARAP ALİ OSMAN EFE
Yunanlılar ona Yunanca’da zenci anlamına gelen "Mavro" lakabını takmıştı.
12-15 kişiyi geçmeyen kızanları ile Yunanlıların korkulu rüyasıydı.
Onun çetesi gelirken Yunan askerleri "Mavrolar geliyor" diye korkuya kapılırdı.
Arap kökenli Ali Osman Efe, umulmadık anlarda baskınlar veren ve “ne yapacağı belli olmayan” diye tanımlanabilecek bir milis lideriydi.
Bazı internet kaynaklarında Menemenli olduğuna dair diye bilgiler var ama Bergamalıdır.
Nitekim savaştan sonra Bergama'nın Göçbeyli beldesi yakınındaki Alibeyli köyünde yaşamış ve orada ölmüştür. Mezarı bugün Bergama mezarlığında yer alır, torunları Bergama'da yaşar.
Ali Osman Efe, Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm diyene" sözünün bir kanıtı gibidir.
Genlerinde Araplık-zencilik olmakla birlikte, genetik açıdan yüzde yüz Türk olup hainlik eden bir çok Bergamalıdan daha vatanseverdir.
O bağımsız dolaşmaya alışmış bir efeydi.
O yüzden Kuvva-yı Milliye’ye tek bir şartla girdi: Komuta altına girecek ancak bağımsızlığını da koruyacaktı.
Soma'daki Kuvva-yı Milliye liderleri ile görüşmesi böylece olumlu sonuçlandı.
Yunan ordusu onun başına 300.000 Drahmi ödül koymuştu. Çünkü bir özelliği de özellikle Yunan subayların işini bitirmesiydi. Hedefe kilitlenir ve istediğini sonunda elde ederdi. Gözü pek ve çok cesurdu.
Bir yaralama nedeniyle Manisa'da hapiste yattığı ve orada Parti Pehlivan ile tanıştığı söylenir. Parti Pehlivan Manisa'da gardiyanlık yapan, iri yarı yapılı ve eski bir pehlivan olup, Kurtuluş savaşının ünlü efelerindendir.
Yunan ordusu Menemende akıl almaz zalimlikler yapmıştır.
Bunu duyan Ali Osman Efe bu durum karşısında bir çete kurar, Bergama yakınında Parti Pehlivan'ın kurduğu çete ile buluşup, birleşirler.
Menemen ile Bergama arasındaki Dumanlı Dağ saklanmak için çok uygundur.
Burada yerleşip Menemen köylerinden adam toplamaya çalıştıkları söylenir.
Ama gittikleri köylerde bazı köylülerin soğuk davrandıklarını görürler.
Nedenini sorduklarında köylüler onlara "Bunu şeyhimize sormamız gerekir" derler.
Akıncılar hızla Sümbüller Köyü'ne varıp, halkı köy meydanına çağırırlar. Köylüler meydanda toplanır; şeyhleri de gelir.
Parti Pehlivan şeyhi görünce şaşırır; çünkü Manisa merkezden çok iyi tanıdığı Giritli Derviş Mehmettir. Yeşil sarıklı, cübbeli, saçı sakalı birbirine karışmış, bildiği Derviş Mehmet...
Parti Pehlivan hemen söze başlar "Menemen'i Yunan vurdu, ezan sustu; mala, cana, ırza tecavüz ediyorlar. Buralara da gelirlerse aynı şeyleri yapacaklardır."
Bu şekilde bir dayanışma sözü almaya çalışır.
Derviş Mehmet, akıncıları imalı ve alaycı bakışlarla haince süzerek, aç mısınız tok musunuz bile demeden, ayağınızı denk alın der gibi bir tavırla diklenip, "Ben Yunt Dağı'na kadar bu köylerin tarikat şeyh'iyim. Bizim tarikatımız kurşun atmayacak; Mehdi gelmeden caiz değildir..." gibi bir şeyler söyler.
Bunları der demez milisler sert tepki verirler, bazıları da silahlarına davranır.
Arap Osman Efe sert mizaçlıdır, gırtlağını yırtarak bağırır:
- Bunlardan başlayalım, gavurla anlaşmış gibiler!
Parti Pehlivan, silahları indirin işareti yaparak, Derviş Mehmet'e döner ve sorar:
- Sizin tarikatınız gavur tarikatı mıdır ki gavura kurşun atmaz, ne biçim laf edersiniz?
Sonra lanetler okuyarak oradan uzaklaşırlar.
İşte o gün oracıkta Ali Osman Efe ve adamlarının vurmadıkları o Giritli Derviş Mehmet yıllar sonra Menemen’de Kubilay’ı şehit edenlerin en önünde yer alacaktır.
21 Mayıs 1919...Menemen Ovasında rastladıkları ilk Yunan devriyesine saldırırlar; düşman bu çatışmada epeyce zayiat vermiştir ama Arap Osman Efe de yaralanmıştır. Parti Pehlivan bir doksan boyunda, üstelik tam bir baş pehlivandır. Osman Efe'yi sırtına vurduğu gibi çatışma alanından kaçırır.
Arap Ali Osman Efe Balıkesir'e varınca bir kadın tarafından çok iyi bakılır. Tedavi olduktan sonra yeniden dağlara çıkar ve kurtuluşa kadar savaşarak, Kurtuluş Savaşında çok büyük yararlılıklar gösterir.
Bu arada Arap Osman Efe, ağır yaralı iken kendisine iyi bakarak hayatını kurtaran kadınla ileride evlenerek çoluk çocuğa karışacaktır. Bu kadın Köseler köyünden Süleyman Ağanın kızı Fatma Hanımdır. Savaşın sona ermesi ile Bergama Alibeyli köyüne yerleşmiştir.
Bu yaralanma olayı doğrudur ama bizim bilgilerimiz bu olayın Bergama-Bölcek köyü yakınlarında olduğu yönündedir.
"Efe bir gün Bölcek Köyüne gitmek istedi. Burası sınır sayılırdı. Köyde Yunan askerleri vardı. Aslında uyarılmış ve tehlikeli olduğu söylenmişti. Dinlemedi. Minareye çıkmış bir Yunan gözcüsü onları izliyordu. Efeler o adamı müezzin sanmıştı. Köyde Sarı Yüzbaşı denen bir komutanın idaresindeki Yunan askerleri pusu kurdu. Fakat Mavro korkusu onları aceleci yapıştı. Erken ateş ettiler . Mavro çetesi hemen önlem aldı ama bu arada Ali Osman Efe vurulmuştu. İki yardımcısı da oracıkta şehit oldu. Efe öldü diye bıraktılar ama ağır yaralı efe sürünerek bir mısır tarlasına girdi. Kanları takip eden Yunan askerleri ve Sarı Yüzbaşı Ali Osman Efeyi buldu. Burada da 5 kurşun daha sıktılar. Dili bile parçalanmıştı. Ağzı yüzü kan içindeydi. Ama son bir çabayla parabellumunu ateşledi ve Sarı Yüzbaşı ile üç Yunan askerini vurup öldürdü. Kargaşada sürüne sürüne o çemberden çıktı. Adamları onu kaçırmayı başardılar. İyileştikten sonra 200 kişilik bir kuvvet topladı ve Balıkesir'de bulunan Yüzbaşı Kemal Bey'in emrine girdi."
Ali Osman Efe için Göçbeyli-Bölcek arasında geçen bu çatışmadan sonra bir türkü yakıldı.
Ali İhsan Güngül Hocamızın derlediği bilgilere göre türkünün hikayesi şöyle
"Andıç'a kayıt tarihi 28/ 2/1941 olarak kaydolunan bu türkümüz de Göçbeyli ile Bölcek arasındaki Sancalar deresinde yaşanan bir olaya aittir. Olay Yunan işgali sırasında cereyan etmiştir. Bergama'nın ova köylerinin hasadına el koyan Yunan karakolları, köylümüze ancak tohumluk kadar tahıl bırakmıştır. Halk harman yerlerini süpürür, tarlalardan topladığı başaklardan avucuna taneleyip onları öğütürmüş.Yine bir gün Bölcek köyünden ihtiyar bir kadın heybesine topladığı tozlu topraklı buğdayları evine getiriyor. Yolda Alibeyli köyünden Arap Ali Osman Efe, ihtiyar kadının haline acıyıp “Ben taşıyayım” diyerek heybeyi alır. Biraz ileride kendisine pusu kuran Yunan devriyesinin tuzağına düşer. Bir kaç tane yara almasına rağmen, mısır tarlalarının içerisinden kaçıp kurtulur. Efenin kanıyla boyanmış bu buğdaylar için yapılan güfte daha sonra Ayasköy Medresesi hafızı Ali tarafından bestelenmiş olup, daha sonra da Zeybek oyunu müziği olarak söylenmiştir. Olayın en üzücü tarafı da, seksenli yıllarda İzmir de yapılan Halk Oyunları yarışmasında, komşu ilçelerden biri, kendilerine ait olduğu iddiasıyla, bir de araştırma ödülü ile mükafatlandırıldılar. Halk oyunları öğretmenimiz Vehbi Yazıcıoğlu, Halk Eğitim Müdürlerinden merhum Rıza özyurt ile bu olaya yıllarca üzüldük."
Evet yukarıda anlatılanlar örtüşüyor. Ali Osman Efe Bergama Bölcek yakınlarında yaralanıyor. Belki de Menemen’de ayrı bir yaralanma olmuştur, ondan emin değiliz. İşte o türkü bugün Manisa türküsü olarak biliniyor. Kubat, Zara, Nuray Hafiftaş gibi sanatçılar çok da güzel söylüyorlar ama türkünün sözleri ilk halinden tamamen farklı. Beste ise aynı.
Yeni türkünün şimdiki adı da eskisi ile aynı ama hepsi o kadar.
Yeni uyarlamada ne Ali Osman Efe adı geçiyor, ne de Kurtuluş savaşına dair bir iz var.
Türkümüzün adı: Kırmızı Buğday.
Türkünün özgün hali şöyle:
KIRMIZI BUĞDAY
Kırmızı buğday ayrılmıyor hadülen kanından
Can bulaşmış Ali Osman Efe' nin hadülen canından
Kurşun girmiş Efemizin hadülen dört bir yanından
Yürü serbest yürü beyaz Aşem örme saçlar sürünsün
Açıver ak gerdanını Aşem hadülen sinen görünsün
Göçbeyli altında selamet geçtim hadülen sağ geçtim.
Sarıcalar deresinde pusuya düşüp kendimden geçtim.
Aklımı zor topladım hadülen Cingeye dar kaçtım.
Yeğitler yeğidi Ali Osman Efem yerde yatıyor.
Heybesinde buğdaylar hadülen kanıyla yatıyor.
Kırmızı buğday ayrılmıyor hadülen aman saçımdan.
Mevlam bana versin beyaz Aşem güzellerin gencinden.
Kim ayrılmış ki hadülen ben ayrılem Aşem eşimden.
Serbest yürü Beyaz Aşem örme saçları sürünsün
Aç beyaz gerdanı da Aşem hadülen sinen görünsün.
Şimdi de bugün söylenen türkünün sözlerine bakalım.
KIRMIZI BUĞDAY
Kırmızı buğday ayrılmıyor sezinden
Mevlam Mevlam versin güzelleri gencinden
Kim ayrılmış ben ayrılam eşimden
Yörü yörü dilber salma saçın sürünsün
Açıver açıver cepkenini elmas gerdan görünsün
Yol üstüne kurakoymuş ilyeni
Ben istemem mavi şalvar giyeni
Ben isterim setre pantol giyeni
Yörü yörü dilber salma saçın sürünsün
Açıver açıver cepkenini elmas gerdan görünsün.
Çok acı değil mi?
Aslı "Kırmızı buğday ayrılmıyor kanından" iken, türkünün ruhunu nasıl değiştirmişler, "Kırmızı buğday ayrılmıyor sezinden" !
Yıllar geçtikçe, Kurtuluş Savaşı kuru bir ders bilgisi haline dönüşüyor galiba. Sınavlarda kaç soru çıkar ki oradan? Cumhuriyet ruhu böyle böyle mi erozyona uğratıldı?
Cumhuriyet Bayramı beylik laflar, bir kaç şiir, ayakta beklemeler diye mi anılır oldu?
"Cumhuriyeti Biz Böyle Kazandık" yazılı pankart taşıyıp Atatürk’ü savaştan bir kaç yıl sonra karşılayan Afyonlu köylülerin Cumhuriyet sevgisi ile bugünkü nesillerin sevgisi aynı mı?
Belki de devrim tarihi derslerinde, Mavrolar, Gördesli Makbuleler anlatılmalı.
O zaman o ruhu tekrar kazanırız .
Belki!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Harika. Bu bilgileri nerelerden topladınız bilemiyorum. Olabildiğince gerçek görünüyor.
Yorum Gönder